Bir yandan anlamsız savaşlara, ya da çılgın yaşam lükslerine inanılmaz harcamalar yapılırken sadece karnını doyurmak için ekmek arayan milyonlarca insanın yaşam kavgasını hatırladığımızda, her insanın sosyal ve etik hakkı olan “beslenme,eğitim,sağlık güvencesinin sağlanabileceğine” ve tüm insanların gelecek kuşaklara sağlıklı bir çevre bırakabileceğine ve tüm insanların gönençli bir yaşama kavuşabileceğine inanmak pek kolay olmasa gerek. Bununla birlikte, yine de sosyal ve bilimsel gelişmeleri özümleyen ve yönlendiren kurumlar ve insanlar, “bugünden yarına herkes için daha iyi bir yaşam olanağı sağlama düşüncesi” anlamına gelen Sürdürülebilir Gelişme Kavramını giderek daha sık öne çıkarma eğilimi göstermektedirler.
Sürdürülebilir gelişmenin temel bileşenlerinden biri kuşkusuz “Sürdürülebilir Tarım” dır. Sürdürülebilir tarımın hedefi ise yaşayan nüfusun beslenmesi, gelecek kuşakların sağlıklı beslenme garantisi ve bunların sağlanabilmesi için elde bulundurulma zorunluluğu olan toprak ve suyun, genel olarak çevrenin korunması, kirletilmekten sakınılmasıdır.
Sürdürülebilir tarım anlayışı, yaşayan dünya nüfusunun farklı dilimlerinde kuşkusuz değişik biçimlerde algılanacaktır. Kimi kesimlerde bu, sürekli ekmek bulabilmek veya bugünden yarına yeterince beslenebileceği yiyecek bulabilmek olarak anlaşılacaktır. Bizim de gönençlerini paylaşmak çabası içinde olduğumuz gelişmiş toplumlarda ise insanlar, yeterince üretilen ve kendilerine sunulanla yetinmeyip üretimi yönlendiren bilinçli örgütlenmeler gerçekleştirmektedirler. Artık Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin tüketicileri hem kaliteli, hem güvenlikli gıda istemekte ve bu arada çevrenin de bozulmadan kalmasını dayatmaktadırlar. Kuşkusuz üretilenin satınalınabilir olması da gerekmektedir.
Tarımsal üretimde farklı beklentiler vardır. Üreticiler en azından emeklerinin karşılığını almak, normal olarak da her yatırımcı gibi bir miktar kâr etmek ister. Böylece yeni teknikleri ve teknolojileri işletmesine sokma olanağını bulabilecektir. O nedenle, öncelikle ekonomik bir ürün artışı ana hedefidir. Bunun için, bilebildiği ve sağlayabildiği nitelikli üretim materyali, gübre, sulama gibi uygun tarım tekniklerini kullanacaktır. Ancak sürekli bir risk ile karşı karşıyadır. Çünkü çabaları ile ters yönde işleyen, diğer bir deyişle bazen yıkım düzeylerinde ürün kayıplarına neden olabilen zararlı, hastalık ve yabancı otlara karşı savaşmak zorundadır. Bu işi gereğince yapmadığında veya yapamadığında sadece ürün değil aynı zamanda kalite kaybı ile de karşı karşıya kalacaktır. Bu şekliyle ulaşılan noktada gerek kendisinin gerekse ülke ekonomisinin önemli kayıpları gündeme gelecektir.
CropLife Europe (Avrupa Bitki Koruma Derneği)’ nın isteği doğrultusunda Almanya’ nın Geissen Üniversitesinin Ziraat İşleri Enstitüsünde görevli Prof. Dr. Michael Schmitz tarafından çok yeni olarak yürütülen çalışmada, Almanya’ da ekonomide ve toplumda Bitki Koruma Ürünlerinin rolü ile bunların fayda ve masraf ilişkileri araştırılmıştır. Bu araştırma Almanya’ da Bitki Koruma Ürünlerinin kullanımında % 75 lik bir azaltmaya gidildiğinde aşağıdaki sonuçların alınabileceğini ortaya koymuştur.
Buğday üretiminde %25, Hayvan yemi olarak dane üretiminde % 25, yağlı tohumlar üretiminde % 20, Meyve ve sebze üretiminde % 14, Şekerpancarı üretiminde % 11 ve diğer ürünlerde % 18 düzeyinde azalışlar.
Bitki Koruma ürünlerinin tamamen yasaklanması durumunda ise daha şiddetli Üretim düşüklüklerinin ( % 50- % 84 ) görülebileceğini ve Alman üreticilerinin gelirlerinde % 32- % 45 azalma meydana geleceğini ortaya koymuştur. Bunun sonucunda ekonomide 36 milyar DEM düzeyinde kayıpların bekleneceği saptanmıştır.
Bitki Koruma Ürünü kullanımının % 75 azalması durumunda yukarıda sözü edilen ürünlerde ithalata gidilmesi gerekeceği ve bu ürünlerin ihracatında %27- %47 arasında bir azalmanın olabileceği belirlenmiştir.
Geçtiğimiz yıllarda Bitki Koruma Ürünlerinin modern tarım teknikleri içinde başarı ile kullanılması sonucunda ;
– 1960 lardan bu yana dünyada besin kalori üretimi ikiye katlamıştır. – Sebze, meyve ve et verimi üçe katlanmıştır. – Üçüncü dünya ülkelerinde gıda üretimi % 25 artmıştır. – Dünyada tarıma ayrılmış alan 1950 lerden günümüze 1.4 milyar hektar olarak değişmeden kalırken nüfüs 2.5 milyardan 5.5 milyara ulaşmıştır.
Yeterli miktarda taze sebze ve meyve temini ve tüketicilere ulaştırılması sonucu kanser ve kalp hastalıkları gibi çağımızın modern öldürücülerine karşı en iyi korunma sağlanmış olmaktadır. Yaşamımızı tehdit eden önemli fungal hastalıklar, ve mycotoksinler (özellikle organic olarak yetiştirilen hububatlarda sıklıkla rastlanan mycotoksinler) Bitki Koruma Ürünleri’ nin uygun kullanımları sonucu bugün sağlığımızı tehdit eder konumdan çıkmışlardır.
Bitki Koruma Ürünlerinin gıda temini, insan sağlığına katkıları, ekonomik yararları, kültür bitkilerinin sağlıklı üretimindeki faydaları ve çevresel katkıları dikkate alındığında, sıklıkla hiç hak etmedikleri baskılara uğradığı bilinen bir durumdur. Çoğunlukla Bitki Koruma ürünlerinin gerçek yararlarını hesaplamadan ve yeterli bilgi birikimine sahip olmadan ve sektörün bugün gıda ve çevre güvenliği konularında aldığı mesafeleri ve inisiyatifleri gözardı ederek değişik grup ve kişilerce yapılan saldırıların adil olmadığı bir gerçektir.
Bugün Bitki Koruma Ürünleri endüstrisinin yani CropLife Europe üyesi firmaların ve ulusal derneklerin ana hedefi tükettiğimiz gıdaların güvenilirliği ve kalitesi ile sürdürülebilir tarım anlayışının yaygınlaştırılmasıdır. Bu amaca yönelik olarak endüstri tüm yetişkin ve uzman personel kadrosuyla AB içindeki tüm komisyonlarda aktif olarak görev almakta, politikalar geliştirmektedir.
CropLife Europe’nın üyesi ve Türkiye temsilcisi olarak ZİMİD, Bitki Koruma Ürünlerinin kullanımından doğan risklerin azaltılması konusundaki anlayışı tamamen desteklemektedir. Bu anlayışa yönelik olarak, CropLife Europe üyesi firmalar 91/414/EEC sayılı direktif çerçevesinde gerek insan sağlığı gerekse çevrenin korunmasına yöneklik her türlü önlemleri almakta, FAO’ nun Bitki Koruma ürünlerinin dağıtım ve kullanımına ilişkin yönergelerine de aynen uymaktadırlar.
CropLife Europe ve üyesi firmalar ve ulusal dernekler, tüm kimyasallarda olduğu gibi bitki koruma ürünlerinin de riskler taşıdığını ancak risklerin yönetilmesinin ve yönetilmeye esas prosedürlerin eksiksiz uygulanmasının esas olduğuna dikkat çekmektedirler.
BKÜ’ nin kullanımından doğan risklerin azaltılması, bu alanda sorumlu olan tüm paydaşların ortaklıklarının güçlendirilmesi ile mümkün olabilir. Bu paydaşlar; üreticiler, kooperatifler, çiftçi birlikleri, gıda üretimi yapan firmalar, tüketici organizasyonları, vakıflar, resmi kurumlar, dernekler, akademisyenler, ihracatçı birlikleri, bayiler vb kurumlardır. Bu birlikteliklerin ortaya koyacağı ve Sürdürülebilir Tarımın önemli bir bileşeni olan Entegre Tarımsal Ürün Yönetimi modellerinin hayata geçirilmesi sağlıklı ürün yetiştirmenin temelini oluşturacaktır.
CropLife Europe ve dolayısıyla ZİMİD üyesi olan firmalar, Entegre Tarımsal Ürün Yönetimini ve bu yönetimin önemli bir ögesi olan IPM (Entegre Zararlı Yönetimi) ni desteklemektedir. Bu bağlamda EUREPGAP ve uygulamaları da sektörümüzün desteklediği önemli gelişmelerdendir.
Bitki Koruma Ürünleri’nin sürdürülebilir kullanımı, sürdürülebilir tarım ve sürdürülebilir gelişmenin önemli bir ayağını oluşturmaktadır. Şöyleki;
Bitki koruma ürünleri, gıda üretiminde ve çiftçilikte kullanımlarından doğan risklerden çok daha önemli oranda faydalar sağlar;
Bitki Koruma Ürünlerinin sürdürülebilir kullanımı, hedef olmayan organizmalar ve çevre üzerine istenmeyen etkiler yapmazken üreticilere ve tüketicilere sayısız yararlar sağlarlar.
Gerçekte BKÜ’nin sürdürülebilir kullanımının anlamı, çevresel güvenilirlik, ekonomik olarak uygulanabilirlik ve sosyal açıdan da sorumluluktur.
ZİMİD üyesi firmalarımız, Bitki Koruma Ürünleri’nin yukarıdaki ifadeden hareketle sürdürülebilir kullanımını güçlü bir şekilde önermekte ve desteklemektedir.
CropLife Europe ve üyesi olan firmalar ve ulusal dernekler, bitki koruma ürünlerinin kullanımından doğan riskleri azaltmaya kararlı olarak kendilerini adamışlar, ileriye yönelik olarak tüm Bbitki Koruma Ürünleri ile ilgili planlarını bu anlayışa odaklamışlardır.
BKÜ’ nin sürdürülebilir kullanımını gerçekleştirmek, gerek politik gerekse tarla veya işletme düzeyinde pratik olarak kararlılık ve işbirliği gerektirdiği bir gerçektir.
CropLife Europe, üyesi firmalar ve ulusal dernekler, sürdürülebilir tarım için ileriye gidişin en önemli yolunun Entegre Ürün Yönetimi olduğunu vurgular ve tamamen destekler.
Ülkemizdeki mevcut duruma bir göz attığımızda, sadece ihracatı engellediği için değil, sadece ihracatta sorunlar yaşandığında hatırlanılan bir konu olarak değil, fakat herşeyden once kendi sağlığımız için Bitki Koruma Ürünleri’ nin doğru ve sürdürülebilir kullanımını sağlayacak önlemlerin neler olabileceği konusunda Derneğimizin görüşlerine değinelim; Alınması gerekli önlemlerin Eğitim-Yayım, Denetleme ve Yaptırımlar çerçevesinde ve bu işlevlerin birbirlerinin tamamlayıcısı olacak biçimde düşünülmesi gerekmektedir. Bu bağlamda yapılması gerekenler konusunda görüşlerimiz aşağıda sıralanmıştır:
Zirai Mücadele Genel Müdürlüğü yeniden kurulmalıdır.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığındaki Bitki Koruma Hizmetleri yeniden düzenlenerek Araştırma > Eğitim > Yayım > Denetim hizmetlerine etkin ve sürdürülebilir bir yapı kazandırılmalıdır.
Öncelikle “Bitki Koruma Hizmetleri Eğitim, Yayım ve Halkla ilişkiler Daire Başkanlığı” kurulmalı ve gerek bu kuruluşun gerçekleştirilmesinde ve yürütülmesinde, gerekse diğer yapılanmalarda danışman olarak görev yapacak bir üst kurul oluşturulmalıdır. Bu kurulun oluşturulmasında bitki koruma konusunda eğitim veren başlıca kamu ve özel kuruluşlardan birikimi olan temsilcilerin seçilmesine özen gösterilmelidir.
Bitki Koruma Ürünleri’ nin ithalatından üretim veya imalatına, depolanmasından taşınmasına her düzeydeki satışından kullanımlarına ve denetimden yaptırımlara dek AB ölçütlerine uygun yasal düzenlemeler gerçekleştirilmelidir.
Sadece ihracatın olanaklı kılınabilmesi için değil, aynı zamanda ülkemizde de tüketiciye sakıncalı ilaç kalıntısı taşıyan tarımsal ürün sunulmasını önlemek, ithal edilen veya üretilen teknik madde ve formülasyonların her aşamada denetimlerini sistematik olarak yapabilmek için öncelikle Bakanlık bünyesindeki analiz laboratuvarları personel ve ekipman yönünden güçlendirilmeli, bölgesel düzeyde yenileri kurulmalı, bu arada diğer kuruluşlardaki halen var olan laboratuvarlardan da yararlanılmalı, ihracatçı birlikleri ve üretim kooperatifleri bu yönde özendirilmeli, hatta yasal zorunluluklar getirilmelidir.
Üretici düzeyinde her türlü işlemin kayda alınma zorunluluğu getirilmelidir. Kuşkusuz bu bir tarım işletmesi düzeninde sağlıklı olarak sağlanabilir. Ülkemizde var olduğu tahmin edilen 4 milyon civarındaki Tarım İşletmesinin ancak 1 milyonunun gerçek anlamda işletme niteliğinde olduğu göz önünde bulundurularak, 60 yıldan beri zaman zaman niyet edilen Toprak ve Tarım Reformu girişimlerinin başarısızlığı da dikkate alınarak, gerçek üretici kooperatifleriyle ürün bazında oluşturulan üretim ve satış kooperatifleri veya birlikleri, ayrıca oluşturulmaya çalışılan tüketiciye sakıncalı ilaç kalıntısı bulunmayan meyve sebze sunulmasını sağlamayı amaçlayan örgütlenmeler özendirilmeli ve analiz laboratuvarları kurmaları için desteklenmelidir.
Son olarak , derneğimiz ZİMİD ‘in kurulduğu 2000 yılında başlattığı ve sürdürdüğü “Bitki Koruma Ürünleri konusunda dünyada gelişmeler” , “Tarım İlaçlarına Dayanıklılık ve Yönetimi”, “Tarımsal ürünlerde İlaç Kalıntısı ve Yönetimi”, “Taşıma ve Depolamada uyulması gerekli kurallar”, “Tarım İlaçlarının gereğince uygulanması için teknik bilgiler”, “Biyoteknoloji”, “ Entegre Tarımsal Ürün Yönetimi”, “Eğiticilerin Eğitimi” gibi konulardaki eğitim çalışmalarının benzer yöndeki girişimleri özendirmesi içten dileğimizdir.